10 Haziran 2010 Perşembe

lise biterken...


kimi zaman lise yıllarımı hatırladığımda ne düşüneceğimi merak ediyorum. özlemem herhalde çünkü çoğu zaman çok kötüydü... okuldan ve okul gençliğinden o kadar kopuktu ki onlara benzemediğim her dakika ve anı ile olumlu da olsa çoğu kez dışarı itiliyordum .itildiğimi hissettim diyorum bir yandan da dahil olmaya çalışmadım, çok pişman da değilim. niçin marjinal algılandığımın bilincinde de değilim. lisedeki heteroseksist düzen için fazla dar pantolon giyiyordum, fazla feminen çantalarım vardı, her boka atlayan ve her soruyu cevaplayan biriydim, okul birinciliğini yaşamanın çok doğal bir süreç içine girdiği bir şey oldum(ama birinci olamadım), okul dergisinde çalışan, top ve tanımlarını fazlasıyla içeren ehh bir de iki erkeği temsil eden koca rozeti nerdeyse yakama yapıştırınca benzeşmeyen biri oldum böyleydim işte...

Ben her ne kadar öğretmenlerime bayılmasam da onlar beni pek bir sevdi... ne öğrendim?

V'nin yağlı boyasını yapmak zevkliydi
felsefe olimpiyatlarında çok eğlendim ömrümde okumayacağım şeyleri okudum
sosyoloji dersine de ehh diyorum...
belki birazcıkta dünya tarihi ve Mantık, edebiyat dışında herşeyi yaptığımız 12.sınıf edebiyatı...
şimdi aklıma bunlar geliyor demek ki diğerleri koca bir hiçti.evet öyleydi.

sosyal hayatta görüştüğüm yalnız bir iki arkadaşım var okuldan onun dışında kendime güzel bir hayat kurdum... mezuniyet töreni sonrası hiçbir bok yapmadığım için de pişman değilim...

Tabi benim bir lise aşkımda olmadı yaşlanınca anlatacak böyle bir anımda olmayacak en azından. Aslında mezuniyet töreninde sevgilimle bir performans planlamıştım hep, okul birincisi olduğum açıklanırken ben onu öpcektim falan ama şu an sevgilimde yok...

İki gün önce Virgin Suicides'ı tekrar izledim. yine bir üzüldüm. Zaten filmin müzikleri beni mahvediyor. Hele ki Playground Love çalarken... MEZUNİYETTE o kalabalığın içinden i podumun kulaklıklarını takıp dinlemek isterdim ya da diplomamı almaya çıktığımda fon müziği falan olsaydı ama neyse üniversitenin de ne olduğunu bildiğimden hiç bir beklentim yok... belki biraz daha iyi olacak neyse Grizzliy Bear ve Air'dan iki şey paylaşıcam. Bu iki şarkıyı ne zaman dinlesem aklıma lise gelicek sanırım. dinlenelim, tazelenelim efenim. ahh bir de Spice Girls girdi listeye hiç aklımda yokken ehh bugün anı tazeleme günü böylece geceyi ben de daha güzel bitireyim di mi?

Grizzly Bear- Boy From School(Hot Chip Cover)
Air- Playground Love
Spice Girls- Say You'll Be There
Spice Girls- If You Wanna Have Some Fun

2 Haziran 2010 Çarşamba

1 Haziran 2010 Salı

ne bloğu olduğuna olduğuma bir karar verebilsem

Kucağıma koskocaman bir dondurma kutusu aldım, kaşıklıyorum ki ben pek dondurma sevmem.Maskotun albümünü dinliyorum ikinci şarkıdayım daha.... bugün çok sıcak bir hava vardı yine...hiç ama hiç ders çalışmıyorum egomu şişircek dereceye girme işi de yatcak gibi görünüyor. geçen gün bloğuma yüklediğim bir şarkıdan şikayet aldım bi şey olcağından değil de ne bileyim sinirim bozulmadı değil. keşke bir yaz aşkım olsa diye düşünüyorum hiç fena olmazdı hani gerçi daha erken.six feet under'ın ikinci sezonuna başlıycam ve hiç ders çalışamayacağım. evet efenim ben bloğun ne olcağına bir türlü karar veremedim. ortaya karışık şeyler yapmaya başladım ama bu hala bür müzik bloğu eğer albüm kritikleri yazmaya devam edersem....

30 Mayıs 2010 Pazar

Bio- nic


Bionic albümü ile ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. Aslında bana ne Christina'dan ama albüm öncesi çok Sevdiğim Le Tigre,(ki web sitelerinde bunu onayladıklarında da çok şaşırmıştım.)Peaches, Sia,Ladytron gibi isimler beni heyecanlandımıştı. Tabi ki electro- punk, rriot girl havalarında bir şey beklemiyordum ama müzisyenliğin ötesinde protest sanatı hakkıyla yerine getiren Le Tigre'nin katkıları beni meraklandırdı ve düşündürmedi değil. Çünkü Christina, kapitalin öyle ileri noktasında duruyor ki... Ayrıca kadının objeleştirilmiş meta duruşuna albüm kapaklarından klipleriyle büyük büyük katkılarda bulunuyor.

Albüm fena değil ama hiç Christina Aguilera albümü gibi de durmuyor. Açılışı yapan Bionic kanımca istediği kitleye rahat rahat ulaşacak, çok uzun ömürlü olmasa da bariz bir hit.

Ardından gelen diğer hit ki bence çok kötü bir şarkı Not Myself Tonight vasat bir parça.

Hiç sevmediğim rapper Woo Hoo

Üçüncü sınıf barlarda remixlerinin çalacağı Desnudate

Sound olarak güzel şeyler yaşatan, "fashion is a life style" lirikli Glam

Peaches ortaklı My Girls, albümün en bariz güzel şarkılarından ve çalıştığı kişilerin etkisinin hissedildiği parçalardan, Kathleen Hanna'nın vokalini duyduğuma eminim o kadar uzun zaman geçti ki Le TİGRE şarkı kaydetmeyeli; şarkının girişi için de Shakira'nın She Wolf'una bakın, sevmezseniz Hot Chip coverına.I hATE bOYS da bu kefede değerlendirilebilir. I hATE Boys'un girişi Katty Perry'nin I Kissed A Girl'üne pek bir benzziyor, bu da bir dipnot.

Girişinin beni korkuttuğu bitch duyumsamaları ile Vanity sevdiğim şarkılar ama yukarda da Glam ile saymaya başladığım parçalar Christina için yeni şeyler. Yoksa electro- clash'in modası çoktan geçti. Peaches'ın son albümü de clash kısmı pek yok gibiydi.

Olmazsa olmaz slow parçalar bu albümde de var ama tabi Christina bağım bağım bağırmaktan biraz vazgeçmiş ya da büyük prodüktörleri onu susturdu.

All I Need sanki vokalde Christina değil de Sia varmış gibi bir his yaratıyor. Bu tam olarak Sia'nın albümlerinde yer alması gereken bir parça.

Slowlardan I Am de hiç fena değil açıkcası...

Evet mükemmel değil, ben çok daha alternatif bir çalışma bekliyordum ama bir Chirstina Agıilera albümü ne kadar alternatif olabilir ki? Umudum, albümde az da olsa güzel şarkıların, dinleyiciye ulaşması ve eğer bu albüm tutmazsa Chirsitina'nın büyük proje Stripped'daki hallerine dönmek için müziği, müzisyenleri, yönetmenleri, gözlerimizi sömürmemesi.

*Şarkı yüklemiyorum çünkü yüklemem ve silinmesi bir olur gibi geliyor. Ama yükleyecek olsam All I Need ya da My Girls' ü yüklerdim.

25 Mayıs 2010 Salı

kolinin bandı lubunyAYI YENDİİ...


herşey çok güzel di mi? bugün koli bantlerken dudağıma yapışan bantı çart diye çekince ufak bir kanama yaşadım...tamam büyütüyorum hala çok acıyor. bugün dünyanınn en saçma şeylerinden biri de olsa ayağıma basıldı; tanıdık tanıdık(pek severim kendilerini ama deşifre etmiyorum buralarda...) izmir'de havalar yakında iicene ısıncak belirsiz de bir gelecek?
o zaman napıyoruz. hiçbir şey. ben zaten genel olarak böyleyim. üşengeçlikten traş bile olmuyorum. koli de kesmiyorum.

aşağıda da durumu özetleyen şeylerdeğil ama içimden gelen iki parça var.

HURTS dinlerken otobüste bir ilham geldi bir ilham dünyanın en melankolik, bilek kesen şarkılarını yazabilirdim ama...

diğeri de Gece... onları da sevmeye başladım.hiç iddialı görünmüyorlar bu yüzden samimi buluyorum sanırım.

HURTS- Wonderful Life

Gece- İçinde Saklı

23 Mayıs 2010 Pazar

Foals -Total Life Forever



Foals'un yeni albümünü beklerken nasıl bir sound istediğimi pek hatırlamıyorum ama dance-punk'ı bozmayan yeni bir şaheser gelse şaşırmazdım. Çok güzel bir ilk albüm ve konser kayıtları, electric bloom'un güzel remixleri ile kapanmış Antidotes döneminden sonra Total Life Forever beni öylesine mutlu etti ki...

Şaşırdım. Beklediğimden çok daha olgun bir havada albüm, Antidotes'daki gibi çiğ feminen vokaller yok, uzun gitar solaları daha bir melankolik, ilk albümün gazını gaz yapan üflemeliler yok... zaman zaman psychedelic' e varan güzel mi güzel soloların olduğu, biraz daha az hareketli vokali ile başka bir Foals olmuş Total Life Forever.

Blue Blood'a Antidotes'daki bir parçanın ritmi gibi giriyoruz, ehh bir de ilk şarkı olunca arkadan hareketli bir vokal eşliğinde albüme başlıyorsunuz fikri veriyor ama "You've got the blood on your hands, I think it's my own." ile başlayan vokal ağır aksak anlatmaya başlıyor albümü. Blue Blood daha çok Antidotes'un kapanışı gibi, araya giren solalar ve çok sınırlı tutulmuş synth-lar eşliğinde Miami geliyor,öyle güzel bir ritmi var ki Nazan Öncel şarkılarındaki arada çalan arabesk gitarlara, sazlara benzettim ben. Miami yeni bir soundu olduğunu kanıtlayan ilk parça aslında...Yavaş yavaş albümün ruhunu da ortaya çkarıyor. Total Life Forever albümün şiirini, rengini, görselliğini paylaşan eski Foals şarkılarını pek andıran bir kayıt aslında ama herşey gibi onlarda değişiyor biraz, ardından liriğinin güçlü olduğu Black Gold geliyor...The future is not what it used to be, dizeleri ile ... Biz şimdi Spanish Sahara'ya geçelim. Son zamanlarda dinlediğim en melankolik kayıt bu olsa gerek ufaktan ufaktan beni benden aldı. Foals şarkılarında hep dikkatimi çeken bir mekan yaratma, zaman yaratma, o yeri benimse, o yerin dilini söylemeler vardır. Bu cümleleri kullanmak için bu şarkıya ihtiyacım varmış sanırım. Sisler içinde yürümeye başlıyorlar,geleceğe öykünmüş umutları, hayalleri bir güzel siliyorlar... Spanish Sahara'yı yaratıyorlar. Orda sevgilileri, aşkları onları alsın... götürsün, kum banyosu yaptırsın istiyorlar. Hem müzikal, hem şiirsel, hem de harika videoları ile Spanish Sahara Foals'un şimdiye kadar ki en iyi kaydı. Ama albüme girmiş böylesi bir ara şarkıda kalanı dinlemek beni zora soktu. Çünkü onlar Spanish Sahara'nın ruhundan çok çabuk sıyrılmışlar.

Albüm kalanı için yeni bir paragraf ile This Orient'e başlayalım.Albüm artık Antidotes'a biraz daha fazla öykünmeye başlıyor.This Orient hafif hafif synth ritmini albüme tekrar sokuyor ve ritmi arttırıyor. Ve After Glow eski ve yeninin en güzel birleştiği işlerden, hafiften psychedelic'e bulaşıyorlar, uzun sololar ama mutsuz ve durgun bir vokal ile... Alabaster, 2 Trees, What Remains derken albüm bitiyor.

Nihayartinde güzel şeyler yaşatıyor albüm. Ritmik anlamda çok gelişmiş, çok dengeli synth kullanımı, iyi düzenlemeler, kendilerini sınırlandırmadan akan şarkılar... ilk albümde sololar bakımından tarihe geçebilirdi ama orada kesintilere uğruyordu.Zaten Antidotes'a yakışmazdı bu uzun kayıtlar...
Evet bu kadar bitti.



Foals- Spanish Sahara Video

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Athena- Pis


Athena- Pis

sil şu ağzındaki lafı
ettiğin yemini de
yarım kalmışlar gibi
arsızım sevişine
hepimizi bir etmişler sanki küfür eder gibi
acıdıkça gülüyorum
bilemedim ben bu işi
bizden bir yol olmaz
yırtık kalp dikilir mi
bizden bir bok olmaz
bak yine bombok olduk
seviyorum seni

.....

öp şu ağzımdaki kanı
sildiğin resmimi de
tükürdükçe yalar olduk
sıkıştım denizlere
gele gide yara olduk
sarıldıkça kaçar gibi
bakarken özlüyorum
bilemedim ben bu işi


bu şarkıyı çok sevdim...tanımlarca ruh hali yapıştı resmen üstüme,çok yakında konuşalım şu albümü...

4 Nisan 2010 Pazar

Disco Topundan Beklenen İmgesellik


Masaüstümün çökme karışımı bilmediğim terimleride beraberinde getiren bunalımı ile birlikte, bende epeyce sinirlendim,üzüldüm,ağladım.Yedeklemek.Evet; ben yedekleme yapmayanlardanım,bir harici belleğimde yok! Sex and The City'de Carry'nin,laptobunun çöktüğü sahneyi bende çok sevmiş, gülmüş, eğlenmiştim. Ona da herkes yedekleme yapıp yapmadığını sormuş, o da insanların akşamları koşturarak eve gidip yedekleme yaptığını düşünmüştü. Sanırım gerçekten de yedekleme yapılmalıymış. Neyse ki kendime şaşırarak yaptığım, arkadaşımın telefondan ilk yardımı ile eski haline dönüyor kendileri. Paranoyak ben, bilgisayara virüs taraması yaptırıyorum;formatı da düşündüm ama ııııh. Office programının orjinalini bir daha kurdurabileceğimi sanmıyorum.

Bunca şeyi niçin anlattım? Çünkü dün Hande Yener'in yeni, newer albümünü dinlemiş, yorulmuş ve bilgisayarımda bir takım garipliklerin sinyalleri onu dinlerken çıkmıştı. Aklımda bir eleştiri yazma fikri vardı albüm için(dün otobüste planladım hatta) bari sinirimi Hande'den çıkarayım da bir yazı döşeyim dedim ağzımın suları akarken.Ve bu giriş ile biraz yumuşamayı amaçlıyorum.



Hande Yener'i her ne kadar altı ayda bir albüm hazırladığı ve onları usülsüzce önümüze çıkarttığı için içimde volkanik bir patlama yaratacak derece de kızsam da önemsiyorum, önemseniyor. Elektronik müzik dinlemeyi çok seven ben... Yerli olmayan albümler ile defalara orgazm olurken elektronik müziğin nasıl bir bileşim yaratacağını discodan,post-rock'a, ambientden; indie, punk!a kadar çok güzel örneklerini gördüm. Ama hala en iyi anlayabldiğim dilde de kimi kez bir şeyler duymak istiyorum.(Milliyetçi mi oldum ne?) Popüler müzik dışında olmuyor mu? Oluyor tabi misal Poshet, Fiti Sound,Ayşe Hatun. Ama aç ben her fırsatı değerlendirmek istiyorum ve Hande'nin yaptığı albümlerinde daha iyi hazırlanmasını istiyorum.

Apayrı ile başlayan heyecanlı değişim, Nasıl Delirdim'de doruk noktasına ulaşmıştı.Ardından gelen idare eder sınıfına sokabileceğim Hipnoz ve dinleyicinin tahammül dahi edemeyeceği Hayrola albümleri ile bol inişli çıkışlı bir dönem yaşadı kendileri.Onun için üzücü olan yaşadığı değişim sonucu başarısız oldu eski pop haline dönecek şeklindeki eleştiriler bence.Sanki pop bir sanatçının utanacağı, yüzünü kızartıcak bir şey.

Hande'ye Neler Oluyor? iyi niyetli bir albüm. Kendini her şarkıda dengelemeye çalışmış.Dengeyi bulmuş mu? hayır.Çünkü eğer bir albümden bahsediyorsak aradaki geçişlerin mantıklı olması gerekir.Hızlı bir soundu olan elektronik parçadan bir ballada geçiş o kadar sert olmuş ki sanki albümden çok tek tek single dinliyormuşsun havası veriyor.Aralarda çok güzel şarkılar var ama maalesefki gözden kaçacak kadar saklanmış durumdalar.Misal; Ben Kimim, Böyle Olacak fena şarkılar değil. HİT potansiyeli bakımından da son iki albüme oranla daha pozitif ki bu da hala iyi olduğu anlamına gelmiyor. Sopa, Yasak Aşk, Kal Kal böyle şarkılar.

On dört şarkı ile sıvanmış bir albümden elime kala kala yedi şarkı kaldı. Albümün bence doruk noktasını yaşatan Sopa'nın dans remixi çok güzel ve kışkırtıcı olmuş.İkinci yüksek gerilimi ise Bi Gİdeni mi Var olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Boşa Ağlayan Kız, Hande'den uzun zamandır duymadığımız bir pop parçası olmuş.BELKİ masa üstümün çökmesinin etkisi vardır bilmiyorum ama bu şarkı hüzün veriyor ve samimi ,hiç inandırıcı gelmeyen albümdeki en samimi şeylerden biri gerçekten. Bunların ötesinde Bodrum, Çöp ve yeterli olmayan vokali ile Neden Ayrıldık üçüncü sınıf bir albüme bile alınmayacak cinsten.Elemeleri nasıl geçmiş bilemedim; eğer bir eleme usulü var ise tabi.

Sonuç olarak elimizdeki albüm aralardaki iyi işlerle gülümseten, dağınık, ,istikrarsızlığı ile üzücü ve vasat bir albüm. Apayrı albümündeki şarkı sözlerinin bir duruşu vardı. Mete Özgencil,Ertuğ iyi şeyler çıkartyordu.Hande'de denedi bir şeyler yazmayı olmadı ama olmadı diye tüm albüm de Sinan Akçıl'a bırakılmaz ki. Keşke çok istediği entellektüel kıvrımlar için iyi sözler alsaydı bu albüme.Kal kal ayakta, sar sar sar demektense ; Romeo romeo romeo demeyi tercih ederim.

Ona önerim düşünsün taşınsın, ne yapmak istediğine karar versin, her bahar döneminde de bir albüm çıkartmasın. Popüler müziğin getirisi altı ayda bir albüm hazırlamak olmamalı hiçbir sanatçı için...geç olsun, güç olsun ama Apayrı ve Nasıl Delirdim ile kıyaslanmyacak bir albüm hazırlasın. İyi DJ'ler ile mix çalışmalarI yapsın.Bir still yaratsın kendine, albüme. İlla ki dans pisti olmasın; acid jazz'dan nemalansın, poptan, 70'lerden...

Hayal görüyorumdur belki.Çünkü Bodrumdu modrumdu derken albüm kendini götürür götürür de... diğer albüm daha da kötü olur.

Hande'yi şiddet karşıtı biri sopalasın. Ben yaparım, bilgisayarım da bana yabancı geliyor zaten. Albüm kapağının arka fonundaki yeşile boyaya boyaya hem de.

Hande Yener- Sopa(Dans Remix)

27 Mart 2010 Cumartesi

sıkılırsan değiştir


mete özgencil'den;
telofanda orgazm olmak hiç de zor değil...


Ramadan- Aşık Olasım Var
Mete Özgencil- Sıkılırsan Değiştir

ben aşka inanmıyorum ya sen

ben sana inanırım ya sen

nasıl yani?

yani şöyle

sen aşka inanmıyorum dedin mi?

dedim

ben de sana inandım işte

peki sen bana inanır mısın?

bilmem nasıl yani duruma bağlı

hangisine?

bazıları farklı

evet, senin için

senin için nasıl

bir evet vardı

onu sana verdim

bir hayır

vardı
o da bana kaldı

sen aşka inanmıyorsun
bana da inanmıyorsun

ben aşka da inanırım
sana da

dağa taşa bak hep dağ taş ova tepe
derdim var diye haykır
dene dene
beni duyan olmuyor hiç deme

sıkılırsan değiştir

neyi
kendini

ben aşka inanmıyorum
ya sen

aah yeter be
inanırsan inan
inanmazsan inanma
aşk senin gönül senin
Mete Özgencil.